12 Ağustos 2008 Salı

İrfan Kırdar - Derya Çelebi - Safiye Çelenk Röportajı Radikal Ağustos 2007
Eski şarkılarını başka ünlü müzisyenlerle düet olarak yorumlama hazırlığındaki Teoman Paramparça’dan emin ama diğer şarkılarının da Türk müziğinde klasik olmasını istiyor.


‘Ağır’ şarkıların ilk akla gelen isimlerinden biri olan Teoman, ‘17’lik hayran kitlesini de her koşulda koruyor. Konser sezonu koşturmacası arasında yakaladığımız Teoman önce ‘düet dolu’ bir albüm müjdesi verdi, sonra da şarkılardan artakalan kişiliğiyle ilgili ipuçları...

İrfan Kırdar: Yeni albüm projeniz var mı? Yine düetler olacak mı içinde?

Evet, hatta yeni albüm, eski şarkılarımın düet formlarından oluşacak. Sezen Aksu, Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Hayko Cepkin, Nil Karaibrahimgil, Ajda Pekkan gibi isimlerle düetler yapacağım. Birkaç jenerasyon aslında, benden eskiler de var, benimle aynı zamanlarda çıkmış Şebnem, yarım jenerasyon farkla Mor ve Ötesi gibileri ve daha gençler. Aslında iki yeni şarkı yaptım ama hem eski, hem yeni şarkı olmasın diye koymayabilirim. Bir tane de film projesi var, onunla ilgili şarkılar yapıyorum, belki filme kaydırırım onları.

Derya Çelebi: Yeni çıkan Türk rock grupları hakkında ne düşünüyorsunuz? Kendinize yakın bulduklarınız var mı?

Başkalarının yaptığı müziklere ilgimi epey yitirdim ama arada bir kulağıma çarpıyor. Türkiye’de geçen bir-iki sene içinde çok güzel şarkılar duydum yeni çıkan rock gruplarından. Rock, pop filan diye ayırmıyorum aslında, müzisyenler zaten bizimle aynı yoldan geldikleri için onlara baştan bir sempati duyuyorum.

İrfan Kırdar: Popçular hâlâ sizi eğlendiriyor mu?

Eskiden öyle diyordum değil mi? Şimdi biraz daha azaldı galiba, eskiden bir pop albümü çıkarken adamları palyaçoya döndürüyorlardı. ‘Image making’ her zaman da kötü bir şey değil, içi dolu olan bir müzisyene ufak tefek imaj çalışmaları yapılır. Mesela Mirkelam’ınki çok başarılıydı. Ama o tutunca zannettiler ki bu iş sadece imajla oluyor, bütün millet kendini soytarıya çevirdi. Halbuki Mirkelam’ın zaten çok güzel şarkıları vardı. Televizyonu açıp binlerce Tarkan görünce de eğleniyoruz tabii, halbuki Tarkan’ı görünce eğlenmiyoruz, o gerçekten başarılı bir sanatçı.

Derya Çelebi: Barlarda mı, büyük kalabalıklara mı şarkı söylemek daha çok hoşunuza gidiyor?

Büyük daha zevkli galiba. 300-500 kişilik bir yerde o kadar güzel bir konser oluyor ki... Seyirciyle iletişimi çok rahat kuruyorsun, hakikaten de gerçek seyirci oluyor. İyi dinleyicilerim sözlerimi benden daha iyi bilirler zaten. Öyle iyi seyircinin olduğu yer güzel oluyor, adet her zaman önemli değil.

Derya Çelebi: Genç yetenek yarışmaları düzenleniyor, yeni gruplar çıkıyor. Avea’nın da Patlican web sitesinde başlattığı böyle bir yarışma var. Ne düşünüyorsunuz bu etkinlikler hakkında?

Televizyonda olanların hiçbirini bilmiyorum aslında. Bir tek Roxy müzik yarışmasından eminim. Fanta müzik yarışmasında Çilekeş vardı mesela, onlar da gerçekten iyi bir yere geldiler. Burada müzisyenler bir türlü birlik olamıyor, çok tekil gidiyor her şey. Halbuki örneğin Manchester’da bir sürü grup çıkıyor, birbirlerinden etkileniyorlar, büyük bir şey yaratıp başka yerlere sunuyorlar. Ben daha önce müzik yarışmasına katıldım, bizler açısından avantajlı oluyor. Kazanırsan şevk geliyor, kazanmazsan kıskançlık oluyor ki o da iyi bir şeydir, daha fazla çalışabilirler.

Safiye Çelenk: Dünyada gitmek isteyip gidemediğiniz bir yer oldu mu?

Gezmek konusunda pek becerikli değilim, gittiğim yerleri de tam anlamıyla yaşayamıyorum. Hindistan’a gidiyorum, orada yine kendi hayatıma veya özlediğime benzer bir düzen kuruyorum ve başka bir şeyle ilgilenmiyorum. Bütün arkadaşlarım gezdikleri yerleri analiz etmeye meraklıdır ama ben gittiğim ülkeleri bile karıştırıyorum.

İrfan Kırdar: Yaşlılığınızda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Herhalde çiftlik evinde filan olacağım, ileride pek bir iş yapmayı düşünmüyorum, belki kendimi bahçe işlerine, marangozluğa filan veririm. Şu anda müzik yapmayı seviyorum ama 10 sene önce aldığım hazzı almıyorum, yaş ilerledikçe azalıyor. Konserlere gitmekten sıkılıyorum, filmlerin yüzde 90’ından zevk almıyorum. Haz azalırsa da çalışmayı düşünmüyorum. Oturup bir yerde kitap okurum, hâlâ en çok o zevk veriyor bana.

Safiye Çelenk: Sizi etkisinde bırakan, büyülü bir an yaşadınız mı?

Birden çok ama hep nostaljik şeyler. Anında farkında olmadığın ama şimdi özlemle andığın bir sürü an var. Üç-beş kişi bir araya gelip eski bir kitap üzerine ‘Ya ne kadar harika kahramandı’ diye konuşuyoruz. Sonra bir bakıyorum, yıllar evvel okuduğum, seyrettiğim, işittiğim birtakım şeyler kişiliğimi oluşturmuş. Demek ki unutamadığım anlar onlarmış. Unutamamışım ki kafamda defalarca tekrar etmişim, etmişim, onlar da beni bir hamur gibi yoğurmuş.

İrfan Kırdar: Hakkınızda çıkan haberlerin alkol üzerine yoğunlaşması sizi rahatsız ediyor mu?

Biraz, çok fazla değil çünkü orada büyük bir yalan yok. Alkolik değilim ama alkol hayatımın bir parçası. Uzun zamandır çok çalıştım ve bir sürü iş yaptım, onlarla ilgili hiç haber yayımlanmayıp sadece bir konserde içtiğim içkinin, sigaranın çıkması rahatsız edici ama çok da dikkat ettiğim söylenemez. Ben şimdi bir yazarı beğendiğim zaman sağlığına ne kadar değer veriyor diye düşünmüyorum, çok da önemli değil.

Safiye Çelenk: Sizi hayata bağlayan nedir?

Pek bir şey yok aslında! Geldik gidiyoruz, arada da takılıyoruz. Hayata dair hemen hemen her şeyi kendim seçiyorum, onlar da beni ayakta tutuyor. Kimse afra tafra yapmasın, üstünlük taslamasın, ben de rahatça yaşayayım. Hiçbir idealim, beklentim yok. Bahsettiğim projeler var, onlar da çok önemli dönüm noktaları değil. Bir kariyer planı yapmış değilim, ileride şöyle bir şey olsam süper olur demiyorum, kimseye bir şey kanıtlamakla ilgili bir iddiam da yok. Hem kolay hem de zor. Bugün canım ne istiyorsa onu yapıyorum.

İrfan Kırdar: ‘En Güzel Hikâyem’in hikâyesi ne?

Şiir gibi yazdım onu aslında, beste anlamında pek bir şeyi yok. Sözleri fazla uzun, şimdiye kadar tam söyleyemedim onu. Bir-iki günde yazmıştım sözleri, en sevdiğim şarkılarımdan biridir. ‘Paramparça’ beni ben yapan şarkılardan biri ama şu anki Teoman olarak en sevdiğim şarkı herhalde odur. Hayalim yok dedim ama böyle bir hayalim var aslında; bu parçaların Türk müziğinde birer klasik olmasını isterim. Emin olduğum sadece ‘Paramparça’ var. İsterim ki ‘İki Yabancı’, ‘17’, ‘Gönülçelen’, ‘Rüzgâr Gülü’ de klasik olsun. ‘En Güzel Hikâyem’ klasik şarkı olmak için fazla ağır.

Safiye Çelenk: Şarkı sözlerini yazarken nelerden etkileniyorsunuz?

Genelde kendi içimden şeyleri yazıyorum. Başka şarkı yazma formları var, daha profesyonel insanlar, mesela Paul Anka ‘My Way’ şarkısını Frank Sinatra için oturup yazdı. Ben öyle bir şey yapmıyorum. Bir de etkilendiğim ve yolunu yol olarak seçtiğim, yazdıkları şarkılara bakarak tanımlayabildiğim insanlar. Ben de şarkılarımın beni olabildiğince yansıtmasını istiyorum.

Derya Çelebi: Bülent Ortaçgil’le bir konser albümü çıkardınız. Başka bir isim var mı bunu yapacağınız?

Aslında yok. Tekil isim olarak en çok beğendiğim isimlerin başındaydı Bülent Ortaçgil, başkasıyla yapmak istemem. Onun şarkılarının benim kişisel tarihimde de yeri önemli. Çocukluğumda, kaset zamanlarında dinliyordum Ortaçgil’i, özendiğim biriydi her zaman. Müzisyen oldum, yan yana gelmekten gurur duyduğum birisi. Bazı şeyleri de çoğaltmamakta fayda var, tek kalınca daha değerli olacaktır benim açımdan.

İrfan Kırdar: Sizi sevmediğini söyleyenler bile şarkılarınızı bol bol dinliyor. Neye bağlıyorsunuz bunu?

Garip şeyler oluyor öyle. Bir arkadaşım vardı, uzun senelerdir arkadaşız ama yeni dinlemiş albümlerimi, notalarım eline geçmiş. “Valla ben hiç iyi olduğunu fark etmemiştim şarkı sözlerinin” dedi. Aynı dönemde başka birileri de benzer şeyler söyledi. Ama tam tersi de olabilir. Biz bunu dinliyorduk ama aslında eften püften biriymiş de diyebilirler. İnsanın fikri değişiyor. Benim tabii ki her bedene uyar bir müzikal dünyam yok. Birisi beni beğenmiyordur, ama bakıyordur ki ben çok yukarıda bir yerdeyim. O zaman balon gibi görüyor, haklı da. Dünyalarımız aynı değil demek ki.

Hiç yorum yok: