12 Ağustos 2008 Salı

Oben Budak röportajı Harper's Bazaar Mart 2008

Oben Budak röportajı Harper's Bazaar Mart 2008

Paramparça Teoman

Söz ve müziği Teoman’a ait bir sürü duygu, dinleyicilerinden sonra Sezen Aksu, Hayko, Yalın, Candan Erçetin gibi isimleri de ele geçirdi sonunda. Ama o tüm bu olup bitene rağmen yine bildiğiniz gibi; cool, yalnız ve depresif…

Son zamanlarda ne zaman bir Teoman röportajı okusam ümitsizliğe kapılıyorum. Yaptığı şarkılardan hayatta istediği mutluluğa ulaşamadığını anlıyorduk zaten ama bir de bunlara “İstanbul’u bırakıp gideceğim” ya da “Mutsuzluktan şarkı üretemiyorum” gibi söylemleri eklenince geleceği konunda endişe eder bir hale geldik. Bunalmakta haksız da sayılmaz aslında. Sevgili boyalı basınımız gece gündüz onun hayatını takip ederken insanın normal bir ruh halinde kalması çok da mümkün değil. Gecenin ilerleyen saatlerinde biraz içkili bir şekilde kulüpten dışarı çıktığınızda araba farlarından bile rahatsız olurken bir de gözünüze direkt olarak kamera ışıklarının sokulduğunu düşünsenize. Sanki eğlenmek suçmuş gibi sorguya çekildiğinizi de bir düşünün. Eve kadar taksiyle takip edildiğinizi ve tek isteğinizin eve gidip yatmak olduğu o saatlerde konuşmaya zorlandığınızı hayalinize eklemeyi unutmayın. Ben düşündüm ve Teoman’a hak verdim doğrusu…

İçine ata ata hayatı kaçırıp gerçek istediklerini yaşayamayan o kadar çok ünlümüz var ki, ben aslında depresyondayım lafını bunlardan beklerken, senin gibi her istediğini özgürce yaşayan bir adamdan duymak şaşırttı beni…

Bu çok ciddiye alınmayı bekleyerek yaptığım bir açıklama değildi. Senede iki kere depresyona girerim zaten. Beş altı senede bir de daha derini olur. Ben depresyona girdim bundan sonra artık böyle olacak diye bir düşüncem yok. Bir ara çıkarız, herhalde nisana kadar hallederim.

Neler tetikliyor depresyonu?

Mevsim dönümlerinde çok oluyor, kış bunu tetikliyor, bir de uzun süre peşinden koşacak bir proje yaratamazsam depresyona giriyorum. Bunların hepsi birbirini negatif anlamda besleyen şeyler. Depresyonun yanlış bir boyutundaysam aklıma hiçbir proje gelmiyor, kreatif hiç bir şey gelmiyor. Hayata karşı planım olmuyor. Plan olmayınca da depresyona giriyorum. Fakat herhalde depresyonun kendisinden de sıkılıyorum ki bir süre sonra oradan da çıkıyorum.

Hayatının bir parçası olmuş gibi sanki.

Evet, ben alıştım artık.

Bazen de hiçbir şey yapmadan oturmak gerekmiyor mu? Mesela ben böyle bir lüksümün olmasını çok isterdim.

Zaten yoğun çalışıyorum sonrasında da hiçbir şey yapmadan oturuyorum. İşimde çok ufak değişiklikler yapıyorum hepsi o kadar. Depresyonumu ben ciddiye almıyorum, zamanla nasıl olsa geçecek. Şimdiye kadar hep öyle oldu. Yine öyle olacak.

Sonuçta seni depresyona sokan şeyler çok güzel şarkılar olarak vücut buluyor, karlı bir yanı da var sanırım depresyonun.

Eskiden öyleydi. Şimdilerde pek şarkıya dönen bir şey yok. Yazı anlamında bir şeyler üretiyorum ama şarkı yok. Ama keyifli olayım da şarkı yazmasam da olur. Depresyonsuz da yazabilirim şarkıyı. Bir de bu konu yanlış anlaşılmasın, bana soruluyor ben de söylüyorum. Her yerde depresyonumu anlatıyor gibi olmak istemem. Bir de insanların ne dertleri var, benim ki hafif kalıyor olabilir. Benim hiçbir derdim yok ama bir yerlerden bir şey çıkıyor. Gazeteyi açsan moralin bozuluyor zaten. Dünyaya dair de Türkiye’ye dair de… Dünya’nın en kötü ülkelerinden biriyiz, Ortadoğu’ya baktığında da kaynıyor. Öyle bakıyorsun. Bazen de insan amaç bulamıyor, hedef bulamıyor, boşuna yaşadığını hissediyorsun. Seni sonsuza dek oyalayacak bir gayen yoksa arada böyle şeyler oluyor, ki benim yok şu sıralar.

Gaye? Müzik ne oluyor peki?

O benim zaten yapmış olduğum ya da bir sonra yeniden yapacak olduğum bir şey. Diyelim ki ilk albümünüzü yapıyorsunuz, üç dört albüm sonra her şeyi yerine oturturum diyorsanız o bir gaye. Ama sekizinci dokuzuncu albümünüzü yaptıktan sonra ya ben on dördüncü albümü yaptıktan sonra diye bir şey gelmiyor aklınıza. Başka bir yere atlamaya gerek duyuyorsunuz. İnsan hayatı hep aynı çizgide geçirince her şey bu kadar mı, belki başka şeylerde vardır diye etrafa bakmaya çalışıyor. Artık alıştığın hayat tarzı bir takım şeyleri eliyor. İnsan değiştikçe yerine koyacak şeyi de bulamaya biliyor. Çünkü neredeyse doğduğundan beri hemen hemen aynı şeyi hedeflemişsin. Zor şeyler bunlar.

Başaranlar vardır ama.

Tabii var, bazı arkadaşlarım yeni hayat kurmuşlar kendilerine. Güzel güzel yerlere gittiğimde görüyorum onları. Hayatın amacı mutlu ve huzurlu olmak zaten. Hayatta en çok hoşuma giden şey sahneye çıkmaksa eğer bunu elimde tutacağım ama yerine yeni şeyler eklemek için çaba harcayacağım.

Konserden zevk almamak mümkün değil, senin seyircilerin hakikaten bir garip. Bir keresinde konserini sahneden izlemiştim de seyircilerin inanılmaz gözüküyordu. O coşkuyu bırakıp eve gidip tek başına uyumak bile yıpratabilir insanı.

Sahneye alışınca onsuz duramıyorsunuz. Başka bir iş de yapsam, şimdi kazandığımın 20 katı para da kazansam yine de sahneyi özlerim. Çok zor geliyor ayrı kalmak. Bir ara 6 ay ara vereyim dedim ama 3. ayda vazgeçip grubu yeniden kurdum. O seyirciyi bırakıp eve gelmek ise çok zor. Bir yerden düşmek gibi oluyor. Yine eve gelmek güzel, evim kendimi çok rahat hissettiğim bir yer çünkü. Ama turnelerde 20 konser üst üste veriyorsun, Sonra doğru yine aynı otel odasına dönmek zor oluyor. Nerede olduğunu karıştırıyorsun. Ben bu yüzden daha kısa turneleri tercih ediyorum, eve rahat rahat dönebileyim diye.

Ama bu sefer evden çıkmış gördüm seni, eskiden röportajı geç, çekim için bile evine çağırıyordun…

Candaş olunca buraya geldim. Çekim de yapmıyorum zaten artık. Bu albüm için sanırım en fazla iki ya da üç çekim yapacağım. Genelde fotoğrafları ben dağıtıyorum. O bile zor geliyor bana.

Bu durumu anlayabiliyorum, sonuçta manken değilsin, sanatçısın.

Bir de bir takım insanlar daha kreatifler bu konularda ama ben çok fazla bir yardımda bulunamıyorum çekim sırasında. Belli başlı fotoğrafçılar var ve onlar benden sıkılana kadar onlarla devam ediyorum.

Röportajın daha başlarındayken merak edilen bir konuya değinmek istiyorum, tası tarağı toplayıp gidiyormuşsun gibi şeyler okuyoruz, nedir bu işin aslı?

Ya yanlış anlatıyorum kendimi ya da yanlış anlıyorlar. Şöyle bir niyetim var ama; İstanbul, özellikle kış aylarında, beni çok yoruyor. Zaten yoğun konser programları da nisanda başladığı için o döneme kadar garip bir ruh haline giriyorum. Sıkı giyinmeyi sevmem, bu yüzden bu dönemi İstanbul’da geçirmemeye çalışacağım. Daha sıcak bir yer, daha sıcak bir ülke istiyorum.

Var mı kafanda bir yer?

Gezmeye planlıyım aslında. Buradan atlarım dört haftalığına Hindistan’a giderim, sonra gelir bir konser verir oradan da Tayland’a giderim diye düşünüyorum. Mümkün olduğunca şortla atletle terlikle geçireceğim yerler istiyorum. O röportajda söylemek istediğim şeyde İstanbul’un tam göbeğinde oturmak istemiyorum cümlesini anlatmaktı aslında. Bana huzur veren şeyler genelde tanımadığım insanların olmadığı, arkadaşların olduğu doğal yerler. Lüks merakım yok ama konfor merakım var. Rahat bir yerde olmak istiyorum. Bir hamak, güzel bir ağaç gölgesi yeter. Göl kenarı olur, deniz kenarı olur… Bu tip yerler.

Gece hayatına nasıl ulaşacaksın peki? Gecelerin adamı olarak özlemez misin böyle şeyleri?

O tarz yerlerde olunca gece hayatını özlemiyorum. Yazları çadır tatiline yakın ya da bungalov tipi yerlerde kıyafetimi hiç değiştirmeden, iki ay aynı şortu giyerek zamanımı geçirmeyi seviyorum. Şimdi mesela bir iki hafta içerisinde bir yere gitmiş olurum.

Lütfen git ve moralin düzelerek geri dön.

Ben insanların hayatını bozan, kriz anları yaratan depresyonlara girmiyorum. Biliyorum geçeceğini. Aşırı derecede önem yüklemezsen o zaten daha kolay geçiyor. Herkesin problemi var, çok keyfi yerinde olan insanları bile birazcık eşelesen bir takım dertler çıkıyor. Çok yoğun yaşandığı için pek fark edemiyorlar aslında.

Orası kesin. Peki sen profesyonel yardım alıyor musun?

Uzun yıllar aldım. Hatta arada bir gidip kaportayı toplattığım bir doktorum var. Ama anti-depresan falan sürekli kullanırım. Dozları için doktora gidiyorum tabii.

Teoman olarak doktora gitmek ağır ya da zor geliyor mu?

Yok, ben o tip şeylerde utanmadığım için problem olmuyor. Bunu bir hastalık gibi düşünmek lazım. Başın ağrıyor gibi bakmak lazım. Sonuçta vücudumuzdaki kimya buna karar veriyor. Seratonin iyi salgılanmıyorsa dışarıdan onu anti-depresan alarak telafi etmek zorundasın. Nasıl ki demir eksikliğini dışarıdan ilaç alarak geçiriyorsan, anti-depresan almanın da bir farkı yok.

Bu aralar senin için çok önemli olan albümüne gelelim mi artık? Çok özel bir durum hakikaten. Birçok önemli şarkıcı sırf sen istedin diye senin şarkılarını söylüyor, neler hissettin? Sen saygı değil sevgi albümü diyorsun ama…

Çok sevindim tabii ki. Saygı albümleri yapanlar için uzun bir kariyer lazım. Benim kariyerim uzun ama albüm anlamında çok uzun değil. On bir sene geçmiş ilk albümü çıkaralı, bu tam anlamıyla saygı albümü için biraz kısa bir süre. Tabii bu tam anlamıyla yeterli sebep değil. 30 senelik kariyerin vardır ama tek bir şarkın yoktur, saygı albümü yapamazsın. En fazla iki jenerasyonu etkilemişimdir. O yüzden sevgi albümü diyorum. Bir de sayı albümünün içinde şarkıcılar ustaya saygı şeklinde onun şarkılarını söylerler. Benim albümümde benden çok daha usta isimler var. O yüzden saygı albümünü sevgi albümüne çevirip kurtulmaya çalışıyorum. Benim çok sevdiğim müzisyen arkadaşımla bir araya geldim. Kendi jenerasyonumdan isimlerle öncekilerle sonrakilerle üç jenerasyonu topladık gibi oldu. İkinci albümde çıkınca artık geniş bir yelpaze benim şarkılarımı biliyor olacak. Çünkü insanlar beni sevmeyebilir, sesimi beğenmeyebilir, düzenlemelerimi beğenmeyebilir ama Sezen Aksu’nun söylediği Paramparça’yı benim ve Müslüm Gürses’in söylediğinden daha fazla beğenip dinlerse benim şarkım yeni bir kesime doğru yola çıkmış olacak. Döngüsünü daha da güzel tamamlamış olacak. 10 sene sonra benim şarkımı alıp söylese biri bu da beni mutlu eder.

Zorluk çıkartmadan şarkı veriyor musunuz?

Ben şu ana kadar kimseyi reddetmedim, bundan sonra da etmem herhalde.

Senin jenerasyonun ve senden sonraki jenerasyon seve seve söylemiştir de, önceki jenerasyonu ikna etmek nasıl oldu? Sezen Aksu’yu mesela…

Ben söylemedim, teklif ettik, o da kabul etti. Şarkıyı da kendi seçti, ben hiç karışmadım. Kendim sormaya utandım açıkçası.

Evet işte o yüzden söylüyorum.

İnsanlar ayıp olmasın diye kabul etmesinler istedim. Hayır diyeceklerdir belki… Bunda sadece yer almak isteyenler yer alsın istedim. Ticari bir proje olmadığından sadece zevk için yer alsınlar istedim. Yıllar sonra bakıp böyle bir şey yapmıştık diye yaptım. Bir de beraber söylediğim isimlerle daha ileride yarı emeklilik günlerine geçtiğimizde beraber bir şeyler yapmıştık diyebilelim istedim. Sonuçta insan ilk müziğe başladığı günlerde kendine rakip seçebiliyor. Sonrasında onların çok sempati duyduğun, aynı dönemi beraber yaşadığın, yaşattığın kişiler oluyor. Tanışmasanız bile arkadaş oluyorsunuz. Bu albümde Ferudun Düzağaç, Mirkelam, Yaşar gibi isimlerin olması beni çok mutlu etti mesela.

Arkadaşlarındı sanırım.

Zaten arkadaşlarımdı evet. Hatta birkaç sene sonra da alıp gitarları ele birbirimizin şarkılarını söylesek diye içimden geçirmiyor değilim.

Evet güzel olur hakikaten. Peki bu zamana kadar birçok projede yer aldın, başka albümlerde düetler yaptın, film çektin, her şeyi geç hemen hemen her gün gazetelerdesin ama yine de insanlara karşı sihrini kaybetmedin, hala senden sıkılmadık, neden? Biz bile gazeteye ya da dergiye cesaret isteyecek bir makale istesek hemen senin kapını çalıyoruz. Bunu yapsa yapsa Teoman yapar diye içimizden sadece senin adın geçiyor.

Belki bir açıdan benden sonra belki bir şeyler değişir diye bakıyorum. En azından şu genç çocuklar röportajlarında gerçek fikirlerini söylüyorlardır. Diğer halde herkesin röportajları aynı, herkesin demeçleri aynı. Sanki ezbere konuşuyor gibiler… Dürüstçe cevap vermedikten sonra o soruyu cevaplamanın ne gereği var. Gerçek düşüncelerimi söyleyemeyeceksem o dergide yer almamın ne anlamı var?

Bence de öyle olmalı ama röportajlarda çoğu zaman inanmadığı şeyleri söyleyen insanlarla karşılaşıyoruz…

Çok zor oluyor öylesi. Ben de bir iki kere söylemişimdir ama rahatsız edici.

Kimseyle kötü olmayayım durumu mu var acaba insanlarda?

Ben de o konuda çok dikkatliyim. Kimse üzerine negatif bir şey söylemem. Medeni insan gibi çenemi tutarım. Ama kendimi ilgilendiren konularda, zarar göreceksem bile, doğruyu söylemeyi tercih ediyorum. Bir olaya karışmamak adına diplomasi uygulamayı başarabiliyorum.

Ama olaylar seni her yerde gelip buluyor.

Maalesef, kolay lokmayım ben, kabul ediyorum.

İlişkilere gelecek olursak, kadınlar hakkında seni şaşırtan şeyler kaldı mı, bu kadar çok şey ?

Kadınlar tanımış birisi değilim aslında(gülüyor)

Nasıl yani? Üç aşağı beş yukarı bir fikrin vardır sanırım.

Kadınlar ve erkekler diye ikiye ayırarak konuşuyorum ama erkekler diyince çok daha az sonuç çıkarabiliyorum. Toplam kaç erkeğin özel şeylerini biliyorum ki ben. Ama kadınlar deyince daha geniş bir spektrumdan bakabiliyorum olaya. Soruna gelecek olursak, kadınlar her zaman şaşırtıyor beni.

Dertleşmek adına da kadınlar mı seçiliyor?

Bildiğin anlamda kemikleşmiş bir erkek grubum var. 20 senelik arkadaşlarım onlar. Fakat bir sürü de kadın arkadaşım var. Erkek arkadaşlarımdan daha fazla. Kadınlarla ilişkiden daha çok hoşlanıyorum.

Kadınların seni seks objesi olarak gördüğünü biliyor musun peki?

Öyle mi?

Senin şarkıların kadar seksiliğin de konuşuluyor.

Benim için öyle düşündüklerini bilmiyorum ama öyleyse çok iyi. Hiç şikayetim olmaz.

Bir ortama girdiğinde kadınların tutumunun değiştiğini fark etmiyor musun?

Ama o ündendir işte.

Valla çok fazla ünlüyle takılma olanağım oldu ama seninki gibi etkiler bırakana rastlamadım.

Ben sana inanmayı tercih ederim…

Gece hayatı demişken, her zaman tarz olan kıyafetlerinden bahsedelim mi. En son ne aldın mesela?

Krokodil bir kemer aldım Amerika’dan. O son gözdem şu sıralar.

Markası ne?

Yves Saint Laurent.

Genelde yurtdışından alışveriş edenlerden misin?

Evet çünkü sevdiğim bedendeki kıyafetleri anca oradan bulabiliyorum. İngiliz ya da Fransız kesimleri seviyorum. Christian Dior ve Yves Saint Laurent ban daha çok uygun, kesim olarak. Ama ikinci el dükkanlara da gidiyorum hala. Eskiden daha ucuzdu o tip şeyler ama artık pahalılaştı. Mesela 55 senelik deri montum var, ona bayılıyorum. Alışverişi çok seviyorum aslında ama bir iki haftadır artık alışveriş yapmamalıyım diye düşünmeye başladım.

Eskiden aldığın şeyler de evinde duruyor mu yoksa birkaç kere giyip sıkılır mısın, tişörtlerden mesela.

Sevdiğim kıyafetlerde kategorilerim vardır. A sınıfı değilse onlar bir sezon sonra arkadaşlarıma gidiyor. Fakat benim daha ilk albümüm çıktığında çektirdiğim fotoğraftaki ayakkabılarım duyuyor mesela. Eskidikçe güzelleşen ayakkabılar onlar. Her sezonda bütün iç çamaşırlarını ve çorapları değiştirim. Biraz eskirse hemen atarım mesela.

Modaya ne kadar ayak uyduruyorsun? Mesela geçen sezon yüksek belli pantolonun oldu mu ya da bu sezon kısacık şortlarla görebilecek miyiz Teoman’ı?

Ben çabuk alışmaya çalışıyorum moda olayına. Çünkü biraz gecikirsen “çok geçen sene giyinmiş” oluyorsun. Fakat tam anlamıyla da modanın merkezine oturmuyorum. Ben hep bana özel olsun istiyorum. Retro kıyafetlerle günümüz modasının ortalamasını buluyorum. Mesela hiçbir zaman sadece bir markanın kıyafetlerini giyip çıkmadım ortalığa. Karıştırmayı seviyorum. Dediğim gibi retro kıyafetler sevdiğim için yurtdışından kumaşlar seçip kendime göre takım elbise diktiriyorum.

Daha çok dar kesimlerden hoşlanıyorsun sanırım.

Evet öyle, o yüzden Türkiye’de pek üzerime göre bulamıyorum. O yüzden üzerime göre diktiriyorum. İdeal olanı terzi. Tam vücuduna oturan şeylere sahip oluyorsun.

Hastalık derecesinde takıntılı olduğun bir marka var mı?
Hayır yok. Ben bu kıyafet işine önem veriyorum ama bir yandan da çok önemli olmadığını farkındayım. Bu hayatı güzelleştiren güzel şeylerden bir tanesi moda biliyoruz ki ölümsüz bir şey değil. Klasik şeyleri giyince hiçbir zaman demode olmuyorsun.

1 yorum:

takawaddoups dedi ki...

Harrah's Philadelphia Casino & Racetrack - JamBase
Harrah's 고양 출장샵 Philadelphia Casino & Racetrack locations, 속초 출장마사지 rates, amenities: expert Philadelphia 포천 출장샵 research, only at 나주 출장안마 Hotel and Travel 세종특별자치 출장샵 Index.