12 Ağustos 2008 Salı

Ali Tufan Koç Roportaji Tempo Şubat 2008

Ali Tufan Koç Röportajı Tempo Şubat 2008
“İnsanlar kendilerini önemsemedikleri için benden rahatsızlar.”

Teoman’ın şarkıları bu sefer Sezen Aksu, Candan Erçetin, Yavuz Bingöl, Yalın, Nil, Harun Tekin, Mirkelam gibi çeşit çeşit müzisyenlere emanet. “Söz müzik Teoman”ın ilk kısmı önümüzdeki günlerde, devamı ise Mayıs ayında sizlerle…

Kimilerine göre içkilerden, kadınlardan önünü göremeyen bir şahsiyet kendileri. Starlık kavramını reddeden, herkes gibi yaşamak isteyen biri oysa. Durmadan yazıyor da yazıyor şu aralar. Kelimeleri, notalara tercih etmekte. Şarkılarını ise diğer müzisyenlere seslendiriyor bu sefer. Sezen Aksu’dan Erol Büyükburç’a, Yalın’dan Hayko Cepkin’e İzel’e bir çeşitlilik cümbüşlük hakim “Söz Müzik Teoman” albümünde. Teoman’ın aklında ise hala “sakin bir yaşam” planları… Cihangir’deki ilk göz ağrı evinde, Boğazın güzelliğini seyre dalmış koyu muhabbetlerdeyiz Teoman’ımızla.

Yeni albümün tam olarak nasıl bir proje olduğuna açıklık getirelim öncelikle…

Düet albümü değil bu aslında. Söz ve müziği bana ait olan parçaları diğer müzisyenler seslendiriyor. Ben bazılarında tek bir mısra söylüyorum bazılarında ise geri vokal yapıyorum.

Başta düet projesi olarak yola çıkılmış ama...

Doğru. Fikir plak şirketinden gelmişti. “Güzel bir düet albümü yapalım.” dediler. Benim aklımda hiç albüm yapma fikri falan yoktu. Müzikle pek uğraşmıyordum o sıralar. Daha çok yazmak aklımda vardı. Fikir hoşuma gitti aslında. Ama ilk kayıtları dinlediğimde bunların düetsiz daha güzel olacağını fark ettim. Mesela Nil “İstanbul’da Sonbahar” parçasını öyle bir söylemiş ki... Ben düet yaparak ekleyecek bir şey bulamadım parçada. Bir de kişi sayısı gittikçe çoğaldı. 14 derken 24’lere kadar çıktı. Hepsiyle düet yapmak da...

Üşengeçlik mi?

Yok... Üşenmekten değil de...(gülüşmeler) Benim olmadığım halde parçaların çok güzel olduğunu fark ettim kayıtlar sonrasında. Sonucunda bir düet albümü de değil ortak paydası ‘söz müzik Teoman’ olan parçaların farklı isimler tarafından söylendiği bir albüm oldu.

Gözbebeğiniz olmuş artık bu parçalar. Farklı bir hissiyat oluşuyor mu bunları başkalarından dinlerken?

Bu şarkıları ben yazdım ama herkes söylesin isterim. Ben çok seviyorum bir parçamı başkası söylediği zaman. Geçen gün Beyoğlu’nda yürüyorum. Bir baktım ta uzaklardan kötü bir ses sistemine sahip bir yerde biri benim parçamı söylüyor. Gidiyorum onları da dinliyorum. Büyük keyif veriyor bana. Albümde yer alan isimler ise zaten kendini çoktan kanıtlamış müzisyenler. Hiçbir endişen olmuyor.

Farklı düzenlemelerle parçalar bambaşka bir hala dönüşmüş sanki.

Müzik tarzı bana yakın olanlar, kendi yelpazeleri içinde benim müziğimden çok da uzaklaşamıyorlar. Müzik tarzı benden daha farklı olanlar ise parçayı daha farklı bir içimde düzenleyip yorumluyorlar ki normal bir durum tabi. Hazırladığım kumaşın bambaşka bir şekilde kullanıldığını görmek başka bir keyif tabi.

Best of’lar, remix’ler, konser albümleri ve son olarak bu proje. Yeni albümler yerine bunların çıkması ticari kaygı gibi bir his uyandırıyor şahsen.

Tam tersine ticari hatalar bunlar! Artık albümlerin satmadığı bir zamanda plak şirketinin bana albüm yapmak istemesi benim de hoşuma gidiyor. Tüm bunların bana ticari bir getirisi olmuyor. CD Formatı kaybolmak üzere... İleride ne olacak bilmiyorum. Bu durumdan da gayet rahatsızım. Ürettiğim ürünün sadece internette olması bana yetmiyor. Kapağıyla, grafiğiyle albüm bir bütün bence! Ama bu anlayış da bitmek üzere... Belki bunlar CD formatında son albümlerimiz. Finali de bu proje gibi özel albümlerle yapmak istiyorum. Ne çıkarsak kar artık bu son süreçte.

Ekonomik boyutundan çok dinleyicinin anlayışının değişmesinden kaynaklanıyor sanki bu durum. Kimsenin albümlerle özel bir bağı kalmadı sanki eskisi gibi.

Teknoloji değişiyor, dünya dönüşüyor çocuklar da buna ayak uyduruyor. Aynı jenerasyonun insanları olmadığımız için anlaşamıyoruz pek. Ben kaset dinleyerek büyüdüm. Benden öncekiler ise plak… Ben tam anlamıyla kasetle başlayıp ama aslında plağı seven sonrasında ise mecburen CD’ye geçiş yapan jenerasyonum. Şimdi ise mecburen geçiş yaptığımız CD’yi arar olduk. Çocuklar ne yapsın böyle alışmışlar. 15 yaşındaki bir çocuk bilgisayarla başlamış sosyalleşmeye. Böyle olunca filmini de indirir müziğini de internetten. Hatta ben kendi albümümü daha dinlemen parçamı indirdikleri bile oluyor. Artık işin biraz keyfi kaçtı benim açımdan.

İçinizden gelmiyor mu artık bir şeyler üretmek?

En son albümden bu yana şu ana kadar yeni bir albüm çıkarmam gerekirdi benim. Ama henüz bir beste yapmamışım şu ana kadar. Demek ki üretimimi etkilemiş. Sadece bu durum mu yoksa dünyaya bakışımın değişmesinin de etkisi var mı bilemiyorum. İnsan albüm yaptıkça işi zorlaşıyor. Özgün olmak daha zorlaşıyor bir şeyi anlatırken.

Yeni albümün de adı “Söz Müzik Teoman”. Akılda kalanlar ise müzikten ziyade sözler…

Yıllar boyunca söz tarafı gittikçe ağır bastı müzik kısmına nazaran. Kelimelerle olan ilişkim notalara göre çok daha yakın. Yazı tarafı müzikten daha ağır basıyor bende. Durmadan yazıyorum artık. Düz yazılar, oyunlar, öyküler, roman, senaryo... İlginç bir tarafı ise bunları sunmak zorunda hissetmiyorum kendimi. İleride ne olur bilemem. Sağım solum belli olmaz belim. Bakarsın iki sene sonra piyano çalmaya merak salmışım.

Kaşıntı yapmaz mı o kadar yazıp yazıp da bunları çekmecede tutmak?

Yazı yazarken o kadar mutluyum ki hiç çıkarmayı düşünmüyorum. O süreç büyük keyif veriyor.Onun dışında ne kadar özgünlüğü tartışılır tabi ama şarkıların sözlerinin, notalarının yer aldığı kitabım çıkıyor aynı zamanda. Eski konser biletleri, sözleri ilk yazdığım kağıtların baskıları falan da var içinde.

Genel olarak bir rahatlık, kimseyi takmama durumu hakim genelde ki bu da magazincileri rahatsız ediyor sanki..

İnsanlar kendini aşırı önemsiyorlar da o yüzden bu kadar rahatsız oluyorlar benim tavırlarımdan.

Siz önemsemez misiniz kendinizi?

Yaptığım işi önemserim ama eninde sonunda biliyorum ki önemli biri falan değilim. Şöhret kavramı garip bir yerlere geldi. Ünlü olunca herkes o isme çok önemli biriymiş gibi davranıyor. Adam da önemliyim diye havalara giriyor. Şu ana kadar en iyi ihtimal 20-30 tane iyi parça yapmışım. Bu insanı bir yerlere taşıyıp, çok da önemli kılmaz. Mustafa Kemal benim yaşımda ülkeyi kurtarmış. Önemli biri olmaktan bahsediyoruz burada!

Bunun farkında olabilmek de bir erdem aslında.

Farkına varamadığın zaman daha kritik bir durumda oluyorsun. Yüksek duvarlı, jeepli, 8-10 bodyguardlı bir hayat bekliyor seni o zaman. Ben böyle bir yaşamı istemedim hiçbir zaman. İlk albümümü 29 yaşımda çıkarmamın büyük etkisi var. 17-18 yaşında meşhur olan biri ünlü olmaktan başka bir şeye çalışmıyor kafası. Benim için ün hiçbir zaman önemli olmadı. Ün peşinde de koşmadım para peşinde de. Hırslı olduğum zamanlar vardı tabii. Şimdi tamamen hırsızsız bir adamım.

Hırs olmadığı zaman kendinizi amaçsız hissettiğiniz olmuyor mu peki?

Çok oluyor. Farklı bir yere kanalize olmak lazım. Yıllar sonra bir şey uğruna paralanıp duruyorsun. Ulaştıktan sonra pek de bir şeyin değişmediğini fark ediyorsun. İşte hep aynı hayatı yaşadıktan sonra sıkılıyorsun bir yerden sonra. Kendini tekrar etmeye başlıyor olaylar, duygular, düşünceler... Yıllar boyu çok yoğun çalıştım. Artık kendime tatil verme hakkım var. Bu albümle birlikte bu yazı geçirdikten sonra kendime daha sakin bir hayat kurmaya çalışacağım.

Siz de mi Bodrum’a yerleşiyorsunuz yoksa?

Orası değil de İstanbul’a gidip gelebileceğim bir yer olsun isterim. Daha sakin, daha doğanın içerisinde çok da buralara uzak olmayan bir yere taşınacağım.

Sıkılır, iki aya kalmaz dönersiniz gibi geliyor.

Tek başıma olmayacağım ama! Bütün tayfayı toplayıp gidiyorum. Bizim tayfa arasından yıllardır “Teoman hepimiz için çalışıyor.” muhabbeti vardır. Gerçekleşti sonunda rüyamız.

Neden bu sıkkınlık halleri?

Hala konser vermeyi çok seviyorum aslında. Ne kadar az konser verirsem o kadar canlı kalır bu his diye düşünüyorum. Bir ara verdiğim olmuştu önceden. “Üç beş hiç konser vermiyoruz. Ben sadece kitap okuyacağım.” dedim menajerime. Sonrasında provalar da konser de çok daha keyifli geliyor. Müziği bırakamam asla. Konser vermediğim zaman kendi kişiliğimi kaybediyorum. Kim olduğumu unutuyorum. Daha düzenli, düzgün bir hayat planı yapmak istiyorum artık. Benim düzenli hayatım da ne kadar düzenli olur bilemiyorum tabii. Uyku ve yemek düzenim olsun, dostlarımı, ailemi daha sık göreyim istiyorum. Gece barda değil gündüz görüşmek istiyorum dostlarımla.

Çıkan haberler de can sıkıyordur haliyle.

Yazılanlar çok da umurumda değil! Benimle ilgili geriye kalacak olan bu parçalar sonuçta. Ama ne yapmamı bekliyorlar onu da bilmiyorum. Medya ahlaklı bir tavır sergileyip o fotoğraf altına bir şey yazmak zorunda. Tüm sebep bu! Magazincilere kızmıyorum. Nefret etmiyorum o insanlardan. Onların da kendine göre derdi vardır.

Bir de şu “yumruk” hikayesi var. Bardağı taşıran son damla sanki…

Rahatsız ediyorlar, yanlış haberler, tamamen uyduruk, palavra şeyler... Kalleşlik yapıyorlar resmen. Her şeye eyvallah ama ceketimden tutup da düşürmeye çalışmasınlar beni. Ünlü olmadan evvel de böyle bir hareket yapanın suratına çakıyordum bi tane.

Hiç yorum yok: