12 Ağustos 2008 Salı

Aycan SarogluAycan Saroğlu Röportajı Akşam Gazetesi Şubat 2008 Roportaji Aksam Gazetesi Şubat 2008

Aycan Saroğlu Röportajı Akşam Gazetesi Şubat 2008
Hem yara hem yara bandı 17 yaşındayken ‘Rüzgâr Gülü ile Afrika Menekşesi’ adlı bir öykücük yazmaya çalışmıştım; Afrika menekşesiyle rüzgar gülü konuşuyorlardı... Rüzgar gülü parlak, rengarenk, hareketli ve eğlenceli gözüken hayatında aslında ne kadar yalnız olduğunu anlatıyordu. “Keşke” diyordu, “ya bir rüzgar ya da bir gül olsaydım…” Kendi yarattığım imgeyi öylesine sevmiştim ki, yıllar sonra ilk köşemin adını ‘rüzgar gülü’ koyacaktım…

Kim bilir belki de bu yüzden, hep sevdim ‘Bir yaz günü hiç bu kadar üşüdün mü, rüzgar gülü hiç ölümü düşündün mü’ diyen Teoman’ı. Paramparça olma ihtimali hepimizin ruhunda bir yerlerde zamanını bekleyerek kayıtlıyken, ‘baba katli’ni gerçekleştirmemiş o çocuk şöyle sesleniyordu: “Bugün benim doğum günüm, hem sarhoşum, hem yastayım, bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım.”

Freudyen psikiyatride ‘baba katli’ önemlidir, erkek çocuk babasını aşmadan yetişkin olamaz. İşte, babasını hiç tanımadan yitiren Teoman da hepimizin içinde varlığını sürdüren bir yere dokunuyordu o şarkıda. Annemizi de babamızı da gerçekten sevmeyi öğrenmek zaman alır, biliyorduk; anne baba olduktan sonra bile... ‘Mevsim rüzgarları ne zaman eserse o zaman hatırlarım çocukluk rüyalarımı, şeytan uçurtmalarımı’ diye seslenen Teoman hepimizin içindeki çocuğun en samimi sesi değil miydi?

Kimse yalancılık yapmasın! Yetişkin dünyalarımızda utanıp bastırmaya çalıştığımız o ana kuzusu, korunmasız ve fırlama çocuk biz değil miydik; sadece saklı köşelerde, tuvaletlerde, yorganın altında, karanlıkta, kimse görmezken itiraf ettiğimiz.

Bize yalnızlığın, ölümün, çocukluğun, aşkın, tenselliğin, erotizmin, kaybolmuşluğun, yabancılığın şarkılarını söyleyen Teoman besteciliğinin yanı sıra, Türkiye’nin en iyi şarkı sözü yazarıdır. Şarkılarında ‘an’ı ve ‘bilincin akışını’ yakalayan biri… O yüzden bizi, karanlığının -karanlığımızın- içine çeker ve oradan bir sonraki şarkıyla yine kendi çıkarır. En karanlık şarkılarda bile belki sesinin her daim ‘gönülçelen’ ergen tınısından ya da ertesi şarkısının yaşama bağlılığından dolayı, tümden nefretle, acıyla, ölümle baş başa bırakmaz bizi. ‘Güzel bir gün ölmek için’ derken bile... Şarkıları hüzünlü değildir ama hüzün vardır orada, tıpkı çok sevdiği Leonard Cohen’deki gibi. Yetişkin olmayı sevmeyen Teoman yetişkin olmadan ölen çocukların da şarkılarını söyler. ‘17’ bunlardan biridir. Gencecik yaşta ölüme gönderilen çocuklar için yaptığı ‘İki Çocuk’ta ‘kan revan içinde yan yana aynı köprüde, annelerinin rüyalarında öldükleri yaşlarıyla’ derken bu ülkenin susturulan çocuklarını görürüz.

Teoman bunlardan ibaret değil hiç şüphesiz. Mesela arkadaşım Gülenay Börekçi de onun başka bir yanını yazdı, “Arzu, düş kırıklığı ya da keder mırıltılarını, sert porno yankılarını, çarpılan kapıları, barlardaki uğultuyu, her yerde olduğu için hiçbir yerde olamayan bir adamın ıssızlığını dinletiyor bize” diyerek.

‘Söz müzik Teoman’ı dinliyorum bu günlerde. Onun şarkılarını ondan dinlemeyi tercih ederim tabii ama yine de bu albümdeki yorumların hepsini, özellikle de Yaşar, Mirkelam, Yavuz Bingöl ve Hayko Cepkin’inkileri çok beğendim. Belki de bir erkeğin şarkılarını erkekler daha içeriden söylüyorlardı.

Ve düşünüyorum dinlerken, hayat kadar güzel ve karmaşık tek bir şarkı yazabilmek bile ne kadar olağanüstü bir şey. Hem yara hem yara bandı!

Hiç yorum yok: